31 Mayıs 2012 Perşembe

İçimdeki hippi - The hippie inside

Hippie Girl
Hippie Girl by sonia featuring a sequin skirt


Geçenlerde Facebook ta gördüm. Renk renk, insanın içini kıpırdatan ve içimdeki hippiyi harekete geçiren, tığ ile yapılmış çiçekler, örtüler, şallar, çantalar...Geçtiğimiz yıllarda renklerini çok beğenmem nedeniyle penye ipler almıştım. Bu Face teki paylaşım beni öyle bir sardı sarmaladı ki hemen buldum o ipleri ve başladım çiçek yapma denemelerine, sonrada makyaj çantası niyetiyle yaptığım fermuarının ucuna iliştirdim çiçeklerden birini...

I spotted it in Facebook a couple of days ago. Colourful crochet flowers, blankets, shawls, bags that thrilled and made my hippie inside move... In the previous years I had bought cotton yarns just because of their colours. This sharing in Face wrapped me up so much that I immediately found them and started my flower making trials. Then I attached a flower on the zipper of the case that I had sewn as a cosmetic case ... 

Neden bu çantanın şekli tuhaf diye merak edeiyormusunuz? Aslında cevap basit, çiçeği feda edemedim...

Are you wondering why the shape of the case is weird? Well, simple answer; I couldn't sacrifice the flower...



Not: Daha önceki çantamda kullandığım çiçekler geçmiş yıllar denemelerimden...

Note: The flowers that I used in the previous bag are trials from past years...

30 Mayıs 2012 Çarşamba

Ben niye blog yazmakla bu kadar uğraşıyorum ki? - Why am I bothering in keeping up this blog?

Bu blogu açmaya karar verme sebeplerimi inanın ki hiç hatırlamıyorum (o kadar farklı bir şey buldum ki asıl amacım önemini yitirdi). Hatta açtıktan sonra hep kendime sordum "çok vakit harcıyorsun blog yazmak için bunun anlamı ne?" diye...ama çok kısa sürede anladım anlamını. Burası sanal bir dünya olmakla beraber birçok gerçekliği de kendi içinde barındırıyor. Hiç tanımadığı insanlarla sadece yapılan yorumlar aracılığı ile bir bağ kurabiliyormuş meğer insan. Hani biriyle tanıştığımız zaman o insanla ilgili bir hissimiz olur ya... seversek enerjimiz tuttu deriz, işte burada da enteresan bir şekilde görmeden, duymadan hissedebiliniyormuş ve enerjiler de birbirini tutabiliyormuş meğer...

I really don't remember my intetion in starting this blog (I found so many other things that my core intention lost it's purpose). Even, after I started I asked myself, "you are spending a lot of time to write this blog, what's  the meaning of this?"... shortly after I understood the meaning. Although this is a virtual world it still hosts a lot of authenticity. Apparently one can bond with unknown people only via comments. You know when we first meet someone we have a fealing about that person... If we like her or him we say our energies matched. Interestingly enough here one can feel the other person without seeing or hearing them and so enegies apparently can match.

Bu yeni kavramdaki arkadaşlarımdan biri bir çoğunuzun Turuncu Oda olarak bildiği Sibel... Yoğun iş temposuna rağmen inanılmaz praktiklikte yapılası projeleri kendisi yapıyor yada internetten arıyor buluyor ve paylaşıyor. Ben onun blogunu hem içerik olarak hemde kurgu olarak beğeniyorum. Bundan bir kaç hafta önce blogunun başlığın kendi hazırladığı resimlerden oluşuyordu (şimdi kaldırmış). Ona nasıl yapıldığını sordum... önce bana kullanılan programların isimlerini yolladı ve sonra da dedi ki bana resim yolla ben sana hazırlayıp göndereyim, hiç uğraşma... Zaman içinde ben o uğraşmasın zaten çok yoğun çalışıyor diye ona kıyamadım aynı zaman da istediğim resimleri bulmaya vakit ayıramadım vs. Günün birinde bir mail geldi, niye resimleri yollamıyorsun? diyordu mailinde... Tamam yollayacağım derken yine bir koca hafta uçtu gitti... Bugün sabaha ondan gelen yeni bir mail ile günaydın dedim. "Sen resim yollamadın, ben kendimce bunları hazırladım, beğenmezsen koyma, değişiklik istersen haber ver..." diyordu.
Hepsini tek tek denedim blogumda nasıl olacak diye...Hepsi güzel, nasıl karar vereceğim ki? Bir tanesini şimdilik koydum, zaman içerisinde değiştiririm artık...
Sibel cim, sana içtenliğin, sıcaklığın, zerafetin için teşekkür ediyorum çok... İyi ki bu blogu açmışım...

One of my friends in this new concept is Sibel whom most of you know from Turuncu Oda... Despite her very intense job she produces or finds from the internet very practically doable projects and shares them.  I love her blog both in context and in layout. A couple of weeks ago she had a header that contained pictures of her blog (she has removed it now) and I asked her how she did it... First she sent me the software program names that she uses and then told me to send her pictures so that I don't bother with it, she can do it for me... In time didn't have the heart to do so because I didn't want to bother her as I knew that she was on an intense work schedule and plus I couldn't spare any time to find my desired pictures etc. One day I recieved a mail saying "why haven't you sent the pictures?" ... I told her that I would, but another week flew by rather quick... Today I greeted the morning with another email she had sent. "You didn't send me any photos, I prepared this with the photos of my choise, if you don't like it don't use it, if you want something to be different just say..."
I tried each of them to see how it will look on my blog... They are all beatiful, how am I supposed to decide? Anyway I used one and I will switch to another in time...
Dear Sibel I thank you for your sincerity, warmth, grace... I'm so glad that I stated this blog...

İşte Sibelin gönderdiği harika başlıklar... İlk resimdeki çanta da Sibel in çantası...

And here are the wonderfull headers Sibel has sent... The bag in the first picture is Sibel's bag...






Kıskançlığın böylesi - Jealousy as such

Şipşirin tekneli yazlık çantamı da bugün bitirdim. Ama tabii yine madam acele modunda ütülemeye zahmet etmeden hemen resimlerini çektim. Yapılacak işler listemden hemen eksilttim bir kalem ve yeni heyecanlara kanat açtım. Hatta bu çantanın içerisine bir çanta düzenleyici yapma planım vardı ama o yeterince heyecan vermedi, ben de yapmadım, başka bir şeye başlamaya karar verdim...

I finished my summer bag with cute boats. Of course as always I acted like Madam hurry and immediatley took the photos without even bothering to iron it. I also immediately took of one item of my to do list and set sail to new excitements. I even had the intention to make a bag organizer for this bag but I didn't do it as it wasn't sufficient in the excitement that it would give me, so I decided to start something new...
















Bunun içerisinde kıskançlık nerede derseniz... Bu yeni keşfim olan bir blog da görüpte aşık olduğum bir peçete. Öğrendim Paşabahçe den alınmış olduğunu ama bizim buradaki Paşabahçede yok, hiç te gelmemiş, diğer şubelere gitmiştir belki bize de gelir dediler... Ama ben bekleyemedim...

If you ask were jealousy is in this... This is a napkin that I fell in love with in a newly discovered blog. I found out that it was from Paşabahçe but there wasn't any in the Paşabahçe in our district, they never had it, they said maybe I can find it in other branches and it may come there in the future... But I couldn't wait...

IMG_2021

Bu arada bu peçeteyi gördüğüm blogu da çok beğendim, tavsiye edilir...

By the way I loved the blog that I saw this napkin, I suggest to all...


28 Mayıs 2012 Pazartesi

Çekiliş var - Prize draw





Çok tesadüfen bu blogu buldum, çokta keyif aldım. Çekilişe katılmak isterseniz buradan buyrun...

I came across this blog by chance and enjoyed it. If you like to attend the drw you are welcome here...

27 Mayıs 2012 Pazar

Saçaklı kız - Fringe girl

"Açılıştan" sonraki ilk çantamı bitirdim bugün, hemen bloga koyayım diye fotoğrafını bile çektim.

I finished my first bag after the "opening" and I even took a picture of it so that I can post it in my blog straight away...







Bu deseni bir blogda görmüştüm ve burada aklımda kaldığı şekliyle yapmaya çalıştım. Bugün bu çantayı paylaşırken fikri aldığım blogu da paylaşmak istedim ve buldum... Bu arada farkettim ki benim bebek pek benzememiş orijinaline, keşke yapmadan önce bulup bir baksaymışım...

I'de seen this pattern in a blog so I tried to make a similar one with the remaining image in my mind. Today when I was sharing this bag I wanted to share the blog that I'de been inspired from, so I searched for it and found it... By the way I realized that my dolly doesn't look like the orijinal, I wish I had found and had a look at it before making it. 

İşte orijinal çanta... Var mı böyle bir tatlılık? Yüz ifadesi çok güzel, saçları güzel, ayakkabılarının duruşu bile güzel... Bunu görünce benimkini beğenmez oldum, beğenmiştim halbuki... Bu çantanın ve daha nice şahane ürünün olduğu siteye buradan ulaşabilirsiniz... tavsiye ederim...

And here is the orijinal bag... can anything be that sweet? The facial expressin is beautiful, hair is beautiful, even the the way the shoes are standing is beautiful... After seeing this, I started disliking mine, whereas I'd loved it... You can enter the fabulous blog in which there is this bag and many other wonderful stuff from here... I strongly recomend ...



26 Mayıs 2012 Cumartesi

Düzen doz ayarı - Tidy dose adjustment

Oda daki düzen doz ayarı fazla geldi. Fazla düzen den kaynaklı bir korku yaşıyorum... İçeri girip bir şey yaparsam tekrar dağılır korkusuyla günlerdir girememiştim ama en sonunda kırdım bu korkumu açılış yaptım bir kaç gün önce... Gerçi çıkardığım her şeyi yerine koymaya çalışmaktan dolayı yaptığım işte normalin 2 katı vakit harcadım...

The tidyness dose adjustment was too much in the room. I'm going through a kind of a phobia because of the over tidiness... I wasn't able to enter the room for days because of the fear that if I go inside the room to work it will get untidy again, but I got over it a couple of days ago and did my opening... Though, because I was trying to put everything back in its place it took me twice the time than normal...


Ve işte DÜZENLİ oda...
And here is the TIDY room...




Odayı topladım ama fazla gelen eşyaları kış bahçesine attığım için orası dağıldı bu sefer de...
I tidied the room but because I chucked the excess stuff to the winter garden now it is untidy...





25 Mayıs 2012 Cuma

Blogger anneler için söyleşi

Blogger anneler için hazırladığımız söyleşi yayınlanmış. Gönderdiğim resmi ben göremiyorum, belki benim bilgisayarımın ayarlarında problem vardır... Neyse, ben buraya koyuyorum resmi...



Zeynep Hanımın Blogu BURADA
Söyleşiyi Hazırlayan Nilüfer Hanımın Blogu  BURADA

Öncelikle kendinizi biraz tanıtır mısınız?
37 yaşında, İzmirli, üç erkek çocuk annesi bir bayanım. Doğayı, az şeye ihtiyaç duymayı, okumayı, öğrenmeyi, sadeliği, tasarrufu (her konuda),ü retmeyi, sağlıklı besle(n)meyi, zeka oyunlarını, güzel yazı yazmayı (buna doğuştan yetenekliyim,hele kamış kalemle döktürürüm), çat kapı yapabileceğim arkadaşlıkları, dürüstlüğü, hoşgörüyü, samimiyeti çok seviyorum. Hepsini bulabiliyor muyum? Tabii ki hayır. Hepsini yapabiliyor muyum? Elimden geldiği kadar. Dedikodudan ve boş durmaktan nefret ederim.

Üniversite yada herhangi bir şekilde mesleki bir eğitim aldınız mı? Aldıysanız mesleğinizi
yaptınız mı? Hala devam ediyor musunuz? Devam ediyorsanız işiniz size ne hissettiriyor? Bıraktıysanız sebebi nedir?
Evet.. Pamukkale Üniversitesi,eğitim fakültesi,sınıf öğretmenliği mezunuyum. On bir yıllık öğretmenim. Ancak her bebeğimde bir yıllık ücretsiz izin aldığım için aktif olarak  sekiz yıl çalıştım.Şu an yine ücretsiz doğum iznindeyim.
O klişe sözü söyleyeceğim. Öğretmenlik çok kutsal bir meslek.Herkesin harcı değildir.(Zamanımızda her ne kadar basitmiş gibi görünse de!) Ben de öğrenmeyi,öğretmeyi ve paylaşmayı çok seven bir insanım. Ancak idealimdeki mesleği yaptığımı söyleyemeyeceğim. Çünkü her türlü el sanatına,zanaatlere hayranım. Ben bu işlerin insanıyım.Ülkemizdeki pek çok insan gibi sistem kurbanıyım. İsteyerek seçtim mesleğimi. Ancak benim mutlu olacağım işin bu olmadığını sonradan anladım. Yönlendiren olmadığı için. Allah kısmet ederse ideallerimi gerçekleştireceğim, inşallah. Yani öğretmenliğe devam etmeyi düşünmüyorum.

El işi bir şeyler yapmaya ne zaman başladınız? Size bu konuda ilham olan bir kişi var mı yaşamınızda? İlk yaptığınız çalışmayı hatırlıyor musunuz? Neydi, kime yapmıştınız? Sonucu size ne hissettirmişti?
Benim çocukluk zamanlarımda kızlar biraz büyüdümü ellerine şiş, tığ, iğne-iplik vs. tutuşturulurdu hemen. Ben zaten doğuştan meraklıydım. Annemin kafasını şişirmiştim daha okula başlamadan bana tığ işi öğretmesi için. Tabi önce zincir çektiriyordu annem uzun uzun.  Bu şekilde öğrenmeye başladım.  Beşinci sınıfa giderken tığımı ipimi okula götürüp teneffüslerde annemin başladığı bir örtüyü örüyordum.  Bitirdiğim ilk iş oydu. Şimdi onu banyomda etajerin önünde büyük bir zevkle kullanıyorum.

Yaptığınız el işi çalışmaları size ne kazandırıyor? ( Zaman değerlendirme, kendi kendine duyulan haz, başkalarinin beğenmesinden kaynakli haz vs.)
Bir kere bu işin eğitici yanı çok iyi. (Eğitimciyiz ya kanımızda var). Ben bir öğretmen olarak her türlü elişinin, sanatın, zanaatin insanı daha iyi geliştirdiğine inanıyorum. Çünkü içinde matematik, fizik,estetik, geometri, vs. vs. gibi pek çok unsuru barındırıyor. Artı insan bunu isteyerek yaptığı için daha etkili oluyor. Hem öğren, hem eğlen, hem üret.
Asla boş boş oturamam. Mutlaka bir şeyler üretmeliyim. Yoksa çatlarım herhalde.

Bloğunuzu kısaca tanıtır mısınız?
Adının neden 40 Tilki olduğunu anlatayım. Ben çok sessiz görünürüm. Fakat kafamda aynı anda kırk tilki dolaşır hiçbirinin kuyruğu birbirine değmez. (Tipik ikizler burcu.Ama sessizlik nerden bilmiyorum.) Kırk çeşit iş olur elimde. İşte o işleri paylaşıyorum bloğumda.Ş imdilik böyle.

Kendiniz blog yazmadan önce izlediğiniz bloglar var mıydı?
Bloglar yeni kurulmaya başladığından beri severek ve ilgiyle takip ediyorum. Hemen hemen ulaşabildiğim tüm blogları takip ediyorum.(tabi ilgi alanıma girenleri.)

Blog yazmaya başlamaktaki amacınız neydi? Amacınıza ulaştınız mı? Amacınız da değişim oldu mu?
Bugüne kadar elişine meraklı arkadaşım pek olmadı.Bu yüzden bu konuyla ilgili paylaşımlarda bulunamıyorum çevremle. (Malum altının kıymetini sarf bilir.)  “Neden olmasın?” Deyip sıvadım kolları. Tabi çalışan bir bayan olunca birden ev hanımlığına geçiş sancılı oluyor. O boşluğu da doldurmaya çalışıyorum sanırım. Bir de sekiz yaşında, beş yaşında ve altı buçuk aylık üç oğlum var.S ağ olsunlar çok hareketliler. Blog bu koşuşturmada benim için terapi oluyor.

Diğer blogları izlemeye vakit ayırır mısınız? Yorum bırakır mısınız? Sizi izleyenleri mi sizde izlersiniz yoksa sizi izleyip izlemediklerine bakmaksızın sadece kendi beğendiğiniz blogları mı izlersiniz?
Evet hem de çok. Tabi uykumdan kısarak. Yorum bırakmaya çalışıyorum. Kendi bloğum olduğundan beri yorum almanın ne sevindirici bir şey olduğunu daha iyi anladım. Beni izleyen herkesi mutlaka izleme listeme alırım. Ancak beni izlemediği halde benim izlediğim bloglar da var ancak sanırım daha sonra o izleme listelerimi de beğenime göre elden geçireceğim.

Ne tür bloglar en çok ilginizi çeker? Bloglarda en çok resimlere mi bakarsınız yoksa yazılanları okumak ta ilginizi çeker mi?
İnsanlara faydalı olan blogları daha çok seviyorum. Kendi mahremiyetini ortaya döken blogları izlemiyorum. Çünkü bana bir faydası yok. İlgilenmem öyle şeylerle. Yazıları da okurum mutlaka. Fikir alışverişi çok güzel bir şey. Çünkü akıl akıldan üstündür. Birinin düşünemediğini diğeri düşünür. Böylece daha güzel işler çıkar ortaya. Herşeyin faydalı bir amacı olmalı.Brezilyalı hanımların bloglarına ve Amerika’da yaşayan Türk bloggerların bloglarına ayrı bir merakım var.

Blog haricinde diğer sosyal ağlarda da etkinliğiniz var mı? (facebook, twitter gibi)
Facebook hesabım var. Orda da aynı. Faydalılık esastır benim için.

Standart bir gününüz nasıl geçer?
Bebeğim olduğu için günlerimiz pek standart geçmiyor. Şöyle söyleyeyim. Sabah oluyor akşam oluyor. Anlatabildim mi?

Eklemek isteyebileceğiniz başka bir şey var mı?
Yine eğitimci yönümle konuşacağım. Her insanın özellikle çocukların hobileri olmalıdır. Bu hayatın gerilimini alır ve insanlar daha mutlu ve üretken olurlar. Ne olur çocuklarımızı bu yönde destekleyelim. Ders çalış ders çalış takıntısından kurtulalım artık. emin olun bu şekilde daha başarılı oluyorlar.

Ayyy çok ciddi bir röportaj oldu sanırım. Ne yapayım? Ben bir ikizler burcu kadınıyım. Ne zaman hangi kişiliğimin konuşacağı belli olmuyor. Herkese sevgiler. Soruları hazırlayan Nilüfer Hanım’a ve bu etkinliği başlatan Ülkü Hanım’a çok teşekkür ederim.

24 Mayıs 2012 Perşembe

ıvır zıvır - Bits and pieces

Normalde peçete açık renk zemine uygulanır, çünkü peçetenin kendisi çok ince olduğu için koyu renk zeminde silik görünür. Ben silik görünürse ne olur? sorusuna cevap bulmak için bu vazoyu boyadım....

Normally napkin transfer  is applied on to a light color base because as the napkin is very thin it will appear to be very pale on a dark color base. I painted this vase to learn the answer of what will it look like when its pale?


Bunlardan zamanında çok sevdiğim için çok sayıda alıp boyamıştım ama katıldığım bir kermeste hepsi kapışıldı... bu ikisi benim en sevmediklerim di, kimse de sevmedi herhalde... diğerlerinin maalesef hiç fotoğrafı yok...

In the past I bought loads of these and painted them because I loved them but they were all sold in a fair that I participated... these two were the ones that I loved the least... Unfortunately I don't have pictures of the others.


 Ingiltere seyahatim sırasında bunları çok sevdim ve aldı. Bir çeşit sğır metslden yapılmışkar. O kadar çok sevdi ki bir türlü nereye asacağıma karar veremedim...
When I saw these during my visit to the uk I loved and bought them. They are some kind of heavy metal.  I loved them so much that I couldn't decide were to hang them... 



 kedi kumbaralarım
My cat money boxes...

İlgi bekleyen ahşaplarım...
My wood stuf waiting for my attention...


23 Mayıs 2012 Çarşamba

"Oda"daki kutu - Box in the "room"

Bu da "oda"da gözümün önünde olmasına rağmen görmediğim kutulardan biri. Bir şey eğer alışkanlık olmuşsa nasıl da gözünün önünde olmasına rağmen görmeyebiliyor insan?  Bu görmediğimiz şey eşya ise problem yok ama bazen hayatımızdaki insanlar da olabiliyor bu görmediklerimiz. Bugün bunu yazarken şunu düşündüm; çok yakınımızdaki insanlarla ilgili alışkanlıklarımız neticesinde görmediğimiz şeyleri kaçırmamak adına belki de yazmalıyız onlarla ilgili....

This is a box that although is in my sight I wasn't aware of. If something turns to be a habit how is it that one doesn't see it, although it is around them? If that thing is a belonging that's not a problem but sometimes these can be the people surrounding us. While writing these I was thinking; as of not to miss the things about people close to us maybe we should write about them...

Bu kutuyu yaparken kullandığım pasta rölyef, peçete tekniklerinin yanısıra yapmış olduğum ispirto eskitme yöntemini biraz anlatmak istedim... Dinlemek istermisiniz? Önce ahşap koyu bir renge boyanır(burada kahverengi), sonra verniklenir ve üstüne açık bir renk (burada beyaz) boya sürülür... Bir beze ispirto dökülür ve eskitilmek istenen yerler silinir ki genellikle köşeler silinse iyi olur... bu işlem bitincede keten yağı ve istenen renk yağlı boya karıştırılır, ahşabın üzerine sürülür ve bir bez yardımı ile istenen renk yakalnıncaya kadar silinir...

In adition to the relief paste and the napkin transfer I want to mention the alcohol antiquing method that I used on this box.... Care to listen? First the wood is stained in a dark color (brown here) then varnished and a light coat (white here) on top of that...Some alcohol is poured on a cloth and the parts that you want a antique look is wiped with this and usually the edges look fine when wiped... when this is done  you mix linseed oil with an oil color and apply this on top, then wipe it with a clean cloth till you get your desired look...



22 Mayıs 2012 Salı

"Oda" derinliklerinde 2 - In the depths of the "room" 2

Benim hobilerle ilgim tarihteki devirler gibi. Mesela ahşap boyama faaliyetim içerisinde bir dönem durmadan dekopaj yapmışım, sonra dekopajdan sıkılıp resim transferine geçmişim, oradan peçete, varak (bunu ben pek sevemediğim için uzun süremedi) eskitme, vs... Hatırlıyorum da giderdim bir hobi dükkanına, dükkanda ne olduğunu bilemediğim bir şeyi tespit eder, eve getirir, internetten nasıl ve ne yapıldığını öğrenir ve denerdim.  Sonra günün birinde praktiker de gezerken renklerinin cazibesine kapılıp ne olduğunu bilmeden renk renk Fimo hamurunu getirdim eve. Praktikerdekiler bile ezberden bir şeyler anlatmalarına rağmen belli ki bilmiyorlardı. Ben o kadar erken tespit etmiştim ki malzemeyi Türkiyedeki Fimo kitabı (ilk ve tek ti geçmişte) benden 6 ay-1 sene sonra yayınlandı. İnternette çok az bilgi vardı vs. O dönem yabancı bir kaynak olan home and garden TV isimli bir web sitesi keşfederek oradan öğrenmiştim ne yapılır? Nasıl yapılır?' ı. Bu keşifle beraber hayatımdaki taş devri (ahşap) bitti, maden devri (Fimo) başladı.

My interest in hobbies is like the ages in history. For example in my wood staining work I continuously worked dekoupage for a period and then got bored skipped to transfering pictures and then napkin transfers, silver leaf (that wasn't for long because I didn't like it much), antiqueing, etc.... I come to remember myself going to a hobby shop and would spy some material that I had no idea of what it was, bring it back hone, and learn how to use it through the internet and then try. Then one day while I was wondering around in Praktiker I got taken away with the colors of the Fimo and brought them back home with me without any knowledge of what it was. Although they were trying to explain it with their memorized sentences It was obvious that the staff didn't know much about it either. I had discovered the material so early that even the Fimo book in Turkey (it was the one and only book in the past) was published 6 months - 1 year after me. There was little knowledge about it on the internet etc. In that period I discovered a foreign site called home and garden TV and learned what can be done out of it and how it can be done from that source. With this discovery the stone age (wood staining) ended in my life and the metal age (Fimo) started. 

Maden devrinin başlamasıyla beraber ben bulduğum herşeyi Fimo ile kaplamaya başladım...Kutular, çerçeveler, boncuklar, kulplar hatta koca koca sehpalar... Fimo ile kaplanınca bir şey fırınlanması gerekiyor ya, sehpalar tabii ki ev fırınına asla sığmıyor... Eski çalıştığım firmada biliyordum ki koca koca fırınlar var, eşim de hala orada çalışıyor... Garibim kaç tane sehpa taşıdı, pişirtti ve getirdi... Tabii binbir tembih ile (pişirme ısısı, zamanı, üzerinde ki naylon nasıl sökülecek, hava kabarcığı olursa ne yapılacak... gibi) Aşağıdakiler de benim maden devrimin başlangıcına ait kutu örnekleri (yada denemeleri) Nasıl olacak heyecanından kutuların kapaklarını yapıp, altlarını boyamadan bırakmışım...

With the start of the metal age I started to cover everything I find with Fimo... Boxes, frames, beads, knobs and even big side tables... you know you have put it in the oven when working with Fimo, the side tables wouldn't fit... I knew that in my former workplace they had big big ovens and my husband was still working in that place... Poor guy, he had to take them, find someone to cook them and bring them back ... Of course with a lot of warning (the cooking temprature, the timing, how the plastik on top should be peeled, what needs to be done if there are bubbles inside...) The pictures below are some examples (or trials) of the start of my metal age. Because of my excitement on how they will turn up  I've finished the lids but left the painting of the box undone.







21 Mayıs 2012 Pazartesi

"Oda" derinliklerinde - In the depths of the "room"

Bugün, öğleden sonra bütün enerjimi toparlayarak aşağı kata indim. Daha hala ilgilenemediğim bir çok dolap vardı. Zaten kutuları da doldurmuş ama kapaklarını kapatıp, etiketleyip yerlerine de yerleştirememiştim. "Oda" daki mobilyaların arkasından, dolapların içinden neler çıktı neler. Muhtemeldir ki senelerdir oradalar... Bugün paylaşmak istediğim "tepsiler". Bunlar hatırladığım kadarıyla beni hayal kırıklığına uğrattıkları için (yoksa ben mükemmel yapmıştım aslında, hep o tepsilerin suçu...) atıldılar bir köşeye. Aslında bizim evimizde tepsilerimiz çok kıymetlidir çünkü onlar yeri gelir bizim televizyon karşısında yemek yeme sofralarımız olur diğer işlevlerinin yanı sıra... Mutfağım da küçük sayılabilecek bir mutfak... Bütün bunları da üst üste koyunca musluğun altında köpürtülerek yıkanabilecek ve az yer kaplayan tepsiler çok işlevsel oluyor... ve tabii İkeaaa evimizin herşeyiii (tepsi de bile). MDF tepsiler ise bu tanımların hiç birine uymaz... Ağır-taşıması zor, suya girmez-yıkanmaz, kibarca silinmesi de bana uymaz, yetmiyor gibi çok yer kaplar... Hangi akla uyup aldıysam...

Today in the afternoon I gathered all my energy and went downstairs. There were cupboards that I hadn't attended. Besides, although I had boxed my stuff I hadn't cloosed their lids and put them into their place. I found loads of things behind and inside the cupboards of the "room". Most probably they've been there for years... Today I want to share my "trays". As I remember these have been taken out of sight because they disappointed me (I made them perfectly but they are to blame...) Actually in our house trays are very precious as besides their other functions they serve as tables to eat in front of the TV... My kitchen can be considered as small... When all these came together trays that can be washed under the sink and that occupy little space can be very efficient... and of course Ikeaaa everything our house can need (even in trays) The MDF trays do not fit into any of these descriptions... They are heavy and hard to carry around, they can't be washed with water and it doesn't do me any good by only wiping them kindly and they occupy a big space... I don't know why I ever bought them...

Tamamen bitmemiş olsada EN bitmiş tepsimden başlıyorum...
Although not complete yet I'm starting with my NOST finished tray...

Kullanılan yöntemler: Eskitme boya, Stencil ile pasta rölyef, peçete... Bitmesi için yapılması gereken: 100 kat vernik...
Methods used: Antiquing, relief paste applied with stencil, napkin transfer... What it needs to be complete: 100 varnish...

 Kullanılan yöntemler: Peçete, Çatlatma Bitmesi için yapılması gereken : Kulp takma
Methods used: Napkin transfer, cracking... What it needs to be complete: Handles
 Kullanılan yöntemler: Fimo mozaik Bitmesi için: Kenarların 1 kat daha boyanması, vernik (hem Fimo, hemde  ahşap)
Methods used: Fimo mosaics What it needs to be complete: 1 more coat of painting, varnish (both for Fimo and wood)

Kullanılan yöntemler: Fimo mozaik Bitmesi için: Kenarların boyanması, vernik (hem Fimo, hemde  ahşap)
Methods used: Fimo mosaics What it needs to be complete:Painting sides and etc., varnish (both for Fimo and wood)